Kentsel Dönüşümde İklim Kriziyle Mücadele Nerede Duruyor?
İklim Kanunu yürürlüğe girdi. Peki bu yeni yasa, kırılgan şehirlerimiz ve dönüşmesi gereken mahallelerimiz için ne vadediyor? Kentsel dönüşümün iklim hedefleriyle entegre olması mümkün mü?
İklim Krizi, Şehirler ve Dönüşüm
Bugün şehirler, iklim krizinin hem faili hem de mağduru. Küresel karbon salımının yaklaşık %70’i kentlerden kaynaklanıyor (World Bank; UNFCCC). Enerji tüketimi, ulaşım, inşaat ve altyapı yatırımları bu salımın başlıca kaynakları. Öte yandan, sıcak hava dalgaları, sel, kuraklık ve fırtına gibi iklim kaynaklı afetler de en çok şehirlerde yoğunlaşıyor.
Ama şehirler aynı zamanda dönüşümün merkez üssü. Enerji verimliliğinden ulaşım politikalarına, yeşil altyapıdan binaların yalıtımına kadar pek çok karar kent ölçeğinde alınıyor. “İklim dayanıklı bir Türkiye” hedefi, kentleri odağa almadan mümkün değil.
Neden Bu Konuyu Ele Alıyoruz?
Güvenin olarak, kentlerin sadece daha güvenli değil, aynı zamanda daha adil ve daha dayanıklı hale gelmesi için çalışıyoruz. Kentsel dönüşümün yalnızca yapı bazlı değil, sosyal, çevresel ve yönetsel boyutlarıyla birlikte ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
Deprem riski kadar iklim krizi de mahallelerimizin geleceğini tehdit ediyor. Ancak yürürlükteki politikalar, bu iki alanı birbirinden kopuk ele alıyor. Biz, hukuki, teknik ve stratejik danışmanlık sunan bir ekip olarak, dönüşümün bu yeni dönemde nasıl daha bütüncül ve sürdürülebilir kılınabileceğine dair bilgi üretmeye, rehberlik etmeye ve yurttaşları güçlendirmeye devam ediyoruz.
Bu yazı da tam bu nedenle hazırlandı: Yeni yürürlüğe giren İklim Kanunu ile kentsel dönüşüm politikaları arasındaki boşlukları, riskleri ve potansiyel stratejileri birlikte değerlendirelim istiyoruz.
Türkiye’nin İklim Kanunu Ne Getiriyor?
2025 Temmuz’unda yürürlüğe giren 7552 sayılı İklim Kanunu , Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda hazırlanan ilk çerçeve yasa. Başlıca düzenlemeler şöyle:
-
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulacak. İşletmeler, belirlenen miktarda salım hakkı (izin) alacak; izinlerini aşmaları halinde ek hak satın almak zorunda kalacak.
-
Karbon bütçesi tanımı getirildi. Ulusal ve sektörel ölçekte toplam sera gazı salımı için üst sınırlar belirlenecek; bu sınırlar ETS’nin temelini oluşturacak.
-
İklim uyum eylem planları zorunlu hale geliyor. Ulusal ölçekte planı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; yerelde ise belediyeler hazırlayacak.
-
İklim dostu yatırımlar ve teknoloji geliştirme desteklenecek. Ancak bu hüküm oldukça genel; hangi alanların öncelikli olacağı, hangi teşvik araçlarının kullanılacağı ve nasıl bir finansman mekanizması kurulacağı kanunda net değil.
-
İzleme, raporlama ve doğrulama sistemi kurulacak. Yani, emisyon yükümlülüğü olan işletmeler düzenli olarak ölçüm yapacak ve raporlayacak; raporlar bağımsız kuruluşlarca doğrulanacak, Bakanlık tarafından merkezi bir sistemde izlenecek.
Yasa, sektörel emisyon sınırları getireceğini belirtse de hangi sektörlerin öncelikli olacağına dair somut bir liste sunmuyor. Enerji, sanayi ve ulaştırma gibi yüksek emisyonlu alanların kapsama girmesi bekleniyor, ancak ayrıntılar henüz netleşmiş değil.
Azaltım ve Uyum Planları
İklim Kanunu şehirlerin dönüşümüne dair doğrudan bir strateji getirmiyor. Ancak Azaltım (IDASEP) ve Uyum (IDUSEP) planlarında dolaylı da olsa kentsel dönüşümle ilişkilendirilebilecek adımlar var.
-
Azaltım Planı (IDASEP) : 2030’a kadar tüm binaların Enerji Kimlik Belgesi alması, 2026’dan itibaren tüm yeni yapıların Neredeyse Sıfır Enerjili Bina standardına uygun yapılması, kamu binalarında %30 enerji tasarrufu sağlanması, Yeşil Sertifika (YeS-TR), BIM kullanımı ve bölgesel ısıtma-soğutma sistemleri öngörülüyor.
-
Uyum Planı (IDUSEP) : Risk haritaları, erken uyarı sistemleri, yeşil altyapı, kırılgan gruplara özel mekanizmalar ve afet sonrası “Build Back Better” yaklaşımı öne çıkıyor.
Yani mesele sadece binaları yenilemek değil; mahalleleri aynı zamanda iklim risklerine dayanıklı hale getirmek.
Peki Kentsel Dönüşüm Nerede Duruyor?
Türkiye’de kentsel dönüşüm hâlâ 6306 sayılı Kanun kapsamında yürütülüyor. Bu çerçevede:
-
Riskli yapılar ve alanlar tespit ediliyor.
-
Mülk sahipleriyle salt çoğunluk üzerinden süreçler ilerliyor.
-
Yık-yap modeliyle yapılar yenileniyor.
Ancak bu modelin sorunları açık:
-
Ada veya mahalle ölçeği yerine bina bazlı dönüşüm öne çıkıyor.
-
Afet riski yerine değer artışı beklentisiyle alan seçiliyor.
-
Kiracılar ve yoksul gruplar sistem dışına itiliyor.
-
Enerji verimliliği, karbon salımı ve doğa tabanlı çözümler göz ardı ediliyor.
Bu tablo, kentsel dönüşümün iklim dayanıklılığı sağlamaktan uzak, hatta kimi zaman yeni kırılganlıklar ürettiğini gösteriyor.
⚖️ İki Kanun, İki Ayrı Yol
Bugün elimizde iki ayrı yasa var:
-
İklim Kanunu (7552) → karbon azaltımı, iklim uyumu, sürdürülebilirlik.
-
Kentsel Dönüşüm Kanunu (6306) → yapı güvenliği, afet riski, yeniden inşa.
Ama bu iki yasa arasında eşgüdüm yok:
-
Rezerv alan ilanları karbon ayak izi, yeşil alan dengesi ya da mikro iklim verilerine göre yapılmıyor.
-
TARAP, İRAP gibi afet risk planlarıyla entegrasyon eksik.
-
Yeni yapılaşmalarda enerji sınıfı ya da emisyon hedefleri yeterince dikkate alınmıyor.
-
ETS gelirlerinin dönüşüm için nasıl kullanılacağı belirsiz.
Kısacası, afet riskiyle mücadele eden sistem ile iklim değişikliğiyle mücadele eden sistem birbirinden habersiz işliyor.
Peki Neden Bu Kadar Kritik?
Çünkü deprem riski ile iklim krizi, özellikle kentlerde üst üste binen tehditler oluşturuyor. Örneğin İstanbul’da:
-
Altyapı yetersizliği sel ve su baskınlarını artırıyor.
-
Betonlaşma ve yoğun yapılaşma, ısı adası etkisini büyütüyor.
-
Su kaynakları üzerindeki baskı artarken barajlar kuraklık riski taşıyor.
-
Deprem riskiyle birleşince bazı mahalleler yaşanamaz hale geliyor.
Hem iklim hem deprem riskine karşı dayanıklı şehirler yaratmak, parçalanmış değil, entegre politikalarla mümkün.
Ne Yapmalı?
-
Mevzuat Uyumu
-
İklim ve dönüşüm yasaları birlikte ele alınmalı.
-
Dönüşüm alanı ilan edilirken karbon bütçesi, yeşil alan dengesi, zemin geçirgenliği gibi kriterler dikkate alınmalı.
-
-
Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi
-
Belediyelere sadece plan hazırlama değil, uygulama yetkisi ve fon erişimi sağlanmalı.
-
İRAP ve TARAP ile uyumlu dönüşüm projeleri zorunlu hale gelmeli.
-
-
ETS Gelirlerinin Sosyal Dönüşüme Yönlendirilmesi
-
Karbon piyasasından sağlanacak gelirler, özellikle kırılgan bölgelerde yeşil mahalle yatırımlarına, enerji verimli sosyal konutlara ve altyapı iyileştirmelerine ayrılmalı.
-
Bu süreçler kapsayıcı dönüşüm projeleriyle entegre edilmeli.
-
-
Adil Geçiş Mekanizmaları
-
Kiracılar, göçmenler, yaşlılar için barınma güvencesi ve sosyal destek sağlanmalı.
-
Bu hem iklim krizinden etkilenenler hem de kentsel dönüşümde en kırılgan gruplar için hayati.
-
-
Karbon Etkisi Uygulamada Ölçüt Haline Gelmeli
-
Tüm projelerde karbon salımı, enerji tüketimi, yeşil alan dengesi gibi kriterler bağlayıcı ölçüt olmalı.
-
IDASEP bu yönde araçlar öngörüyor (EKB, NSEB, YeS-TR, BIM). Ancak bunlar çoğu zaman “etiket” düzeyinde kalıyor.
-
İlerleme için bu kriterler pazarlama argümanı olmaktan çıkıp dönüşüm projelerinde zorunlu ve denetlenebilir standartlar haline gelmeli.
-
Güvenli, Adil ve İklim Uyumlu Dönüşüm Mümkün
Kentsel dönüşümün iklim krizine karşı dayanıklı, sosyal olarak adil ve ekonomik olarak sürdürülebilir olması gerekir.
Güvenin olarak biz, dönüşüm sürecinin yalnızca hukuki boyutuna değil; planlama, afet riski, finansal strateji ve sosyal etki boyutlarına da bütünsel bakıyoruz. Yeni düzenlemeleri anlamak, hak ve yükümlülükleri bilmek ve doğru kararlar almak için en büyük güvencemiz bilgidir.
İklim Kanunu yeni bir dönemi işaret ediyor. Ama bu dönemin, yurttaşları dışlamadan, bilimsel verileri göz ardı etmeden ve toplumsal yararı gözeterek şekillenmesi gerekiyor.
👉 Gelin birlikte düşünelim, birlikte dönüştürelim.